Zenginlik neymiş? Para. Oh, çok sağ ol. O zaman ben sabah kahvaltıya altın serpip, öğlen cüzdanımı açıp baklava yerim, değil mi? Yok ya! Ulan bir dinle bakayım. Zenginlik dediğin, para üstüne kurulu falan değil. Parayla bu işi çözebileceğini sanıyorsan, daha o işin başında kaybetmişsin.
Hadi diyelim cüzdanın kalın, hesaplarda sıfır çok. Peki sağlığın ne alemde? Sabah kalkıp iki adım atmaktan tıkanıyorsan, o parayı ne yapacaksın? Altına yatak döşetsen, yattığın yerden kalkamıyorsan ne anlamı var? Sağlık yoksa, para dediğin koca bir “hiç”ten ibaret, anla bunu.
Sonra statü var. Millet sana saygı gösteriyor diye mi sanıyorsun, yoksa paran var diye mi? Aradaki farkı bir öğren hele. Para biter, statü de kayar gider. Gerçek saygıyı duruşunla kazanırsın, cüzdanınla değil. Para dediğin geçici, kişilik kalıcı. Ama sen hâlâ Instagram’da hava atmak peşindesin.
Ve işte en baba mesele: Zaman. Hadi diyelim parayı da buldun, sağlığını da korudun. Peki, ne zaman yaşıyorsun be? Sabah akşam koştur, çalış, kazan. Sonra bir bakıyorsun, ömür bitmiş. “Ulan, ne ara yaşadım ben bu hayatı?” diye soruyorsun kendi kendine. O cevabı bulamayınca da içindeki boşluk büyüyor.
Gerçek zenginlik dediğin, dört ayağı sağlam masaya benzer: Para, sağlık, statü, zaman. Birini kaydırırsan, masa devrilir. Ama bizim millet ne yapıyor? Paraya abanıyor, geri kalan neymiş, umrunda bile değil. Sonra gelsin depresyon, gitsin hastalık, çöksün ilişkiler. Hadi bakalım, neymiş zenginlik?
Şimdi senin kafanda bir soru var: “Ben ne yapıyorum?” Yapman gereken şu: Önce şu paranın etrafında dönüp durmayı bırak. Sağlığını düşün, insanlarla ilişkini düzelt, zamanı har vurup harman savurma. Çünkü zenginlik, hesapta değil, kafada başlar.
Son bir söz: Oyun büyük, ama sen akıllı olursan her zaman bir adım önde olursun. Gerçek zenginlik için önce beynini çalıştır, sonra cebini. Hadi bakalım, kolay gelsin.